31 Ekim 2016 Pazartesi

SAHAF FESTİVALİ



Hafta sonu Beyoğlu Belediyesi tarafından düzenlenen 10. Sahaf Festivalindeydik. Geçen senelerde Tepebaşı’nda olan festival alanı bu yıl meydana taşınmış.



Asırlık kitapların kokusuna 45’lik plaktan yayılan Zeki Müren şarkılarının eşlik etmesiyle nostaljik hava ruhunuzun derinliklerine imzasını atıyor.

     





İkinci el kitapların yanı sıra geçmiş tarihli gazete ve dergiler, posterler, siyah-beyaz fotoğraflar, kartpostallar da bulabilirsiniz. Leman, Hımbır, Gırgır gibi karikatür dergileri ile Ses, Hayat gibi dergilerin eski tarihli basımları da mevcut.
                   
   



Ve tabi ki taş plaklar, 45’likler, long play’ler… Hatta biz Emel Sayın’ın  ‘’ Emel Sayın 74’’ adlı 33’lük plağını aldık. Ayrıca Ayşegül serisinden bir kitap, Cengiz Aytmatov’dan ‘’Selvi Boylum Al Yazmalım’’ ile Kadın ve Kitap temalı birbirinden hoş kitap ayraçları da aldık.


                                           

 Ziyaret etmek isteyenler için festival 6 Kasım'a kadar devam ediyor. Çıkın çıkın gidin bence.








8 Ekim 2016 Cumartesi

USTAM VE BEN - KİTAP YORUMU



            Elif Şafak yeni kitap çıkarınca, geçen sene aldığım fakat sayfa sayısı fazla olduğundan başlamaya bir türlü cesaret edemediğim '' Ustam ve Ben '' kitabını okumaya karar verdim. Kapak tasarımına bayıldığım bu kitap, 16. yüzyıl İstanbul'unu Cihan adında bir filbaz üzerinden anlatıyor. Hatta öyle bir filbaz ki aynı zamanda Mimar Sinan'ın çırağı.
            Kitap kendi içinde Ustamdan Evvel, Ustam, Kubbe olmak üzere üç bölüme ayrılıyor. O yüzyıla  dair daha çok şey yansıtmak adına kopuk kopuk birçok tarihi kişiliklerden ve olaylardan bahsedilmesi anlatımı havada bırakarak ''acaba sonra ne olacak ? '' heyecanını öldürüyor. Verilen mimari detaylar, mimariye ilgisi olmayan okuyucular için yeteri kadar anlamlı hale getirilememiş. Rasathanenin neden yıkıldığına değinilmesi önemli olduğunu düşündüğüm için beni memnun etti. Keşke Üstad Sinan'dan daha çok bahsedilseydi. Zaman zaman Muhteşem Yüzyıl havası esse de okunmak için bir şans verilebilir diye düşünüyorum.





      Kitaptan birkaç alıntı cümle :

  • Belki de herkesi sevmekle hiç kimseyi sevmemek arasında fazla mesafe yoktu.
  • Ne acayip, değil mi ? Bize benzer gayeler taşıyanlar en tehlikeli düşmanlarımız oluyor. Mimarın hasmı mimar, hekimin hasmı hekim... Bir adam sana ne kadar yakınsa, senden nefret etme ihtimali o kadar fazla.
  • Haftalar geçmek bilmiyordu. Zaman, hiçbir yere varmayan, başı sonu olmayan merdivendi. Yalnızlıkla baş edebilirdi ama terk edilmişlikle değil.
  • Kalleş ile kardeş yakın kelime. İnsana ihanet, beklemediği yerden gelir.
  • Etrafını her dediklerine ''evet '' diyen dalkavuklarla dolduranlar, fikrini dürüstçe söyleyen adamı hain zannederler.
  • Yığınlar içindi kurallar; düşünmek istemeyip de başkalarından onların yerine düşünmesini bekleyen hazır lokmacılar için icat edilmişlerdi.

                         



18 Eylül 2016 Pazar

İĞNEADA GEZİSİ

   
      İğneada'ya giden birkaç otobüs firması var. Biz İstanbul Seyahati tercih ettik. Bayrampaşa Otogarda başlayan otobüs yolculuğumuz 4.5 saat sürdü. Tabii otobüs yolculuklarının olmazsa olmazı dilim kek servisi eşliğinde. Yolculuğun son 1.5 saati sık ormanların içinde ilerliyor.




    İğneada Kırklareli'nin Demirköy İlçesine bağlı bir belde. Karadeniz'in en batı ucunda yer alan, uzunluğu neredeyse 20 km ye ulaşan kesintisiz kumsala sahip. Konaklama için denize sıfır oteller mevcut, biz yazlıkta kaldık. Yazlıkçıların alışverişlerini yapabilecekleri Bim, A101, ve Migros Jet var. Özellikle A101 normal konseptinden farklı olarak sayfiye yerine göre uyarlanmış geniş çaplı bir mağaza açmış. Ufak bir cadde ile birleşen İğneada meydanında 2 tane de ekmek fırını var ki, bir tanesinden aldığımız papatya ekmek 3-4 gün bayatlamak nedir bilmedi. Kaldığımız süre boyunca harika kahvaltılar yaptık orman manzarası eşliğindeki balkonumuzda.




            Uzun, geniş ve sakin bir kumsalı var İğneada'nın. Plajları ücretsiz, ziyaretçiler ise genelde çocuklu aileler ve romatizmalarına çare arayan tombul teyzeler. Biz Ağustos ayında gittik. Rüzgarlı havanın şemsiyemizi uçurmasına yenilmeyip daha önceden gelenlerin hazırladığı taşları destek olarak kullandık. İğneada Motel'e yakın bir yere Ser-Yat larımızı yerleştirip denizin keyfini çıkardık. Motelden gelen Trakya müzikleri eşliğinde (Çek Tulumbayı Çek Çek Çeeek :) ) güneşlendik. Hava Akdeniz sahillerindeki gibi deli sıcak olmadığı için terlemeden güneşlenebildik. Deniz mükemmeldi. Ayrıca tertemizdi !!! Gittikçe derinleşen bir kıyı, ki yüzmenin keyfini ancak böyle çıkarabiliyorum. Akdeniz sahillerinde tuzluluk oranından giremediğim denizin acısını çıkardım bol bol. Rüzgarın kumları havada uçuşturduğu günde bile denize girdim. O rüzgarlı karışık havaya rağmen denizin tadını maalesef kelimelerle anlatamıyorum.




             İlk defa orada izlediğim, Engin Çağlar ve Esen Püsküllü'nün başrol oynadığı '' Sen Alın Yazımsın'' filminden ilham alarak bu güzel İğneada Kumsalının adını ''dünyanın en geniş yatağı'' koydum.





             Baget halinde satılan simitlerle önce kendimi :) sonra kumsaldaki güvercinleri besledim. Simit bitince beni yiyecekmiş gibi bakan güvercinlerden korkmadım desem yalan olur. Yazık ki güvercinlerden bir tanesinin ayağı yaralıydı. Umarım başına kötü bir şey gelmeden iyileşir. İğneada Motel'in arkasında hediyelik eşyalar bulabileceğiniz tezgahlar var. Benim için geleneksel hale gelen magnetı tercih ettim hatıra olarak. Ama aklım deniz kabuğundan yapılmış sallanan süslerde kaldı. Onları da evim olunca artık diye düşünüp almayı erteledim. İsteyenler için otellerin longoz ormanlarında 1.5 saatlik ATV turu hizmeti de var.



          Akşamları oturup soluklanabileceğimiz çay bahçelerine uğradık. Benim favorim Dostlar Aile Çay Bahçesi oldu. Salıncaklarına serilip bir güzel limonatalarımızı yudumladık. Canlı müzik yapan yerlerde var ama mekanlar dolu değil. Yalnızca Sude Cafe-Bar işi yürütüyormuş gibi geldi bana.





           Dönüşte '' Peynir Helvası '' aldım aileme. Adettendir. Malkara'da üretilen bu tatlının tadı bir harikaydı. Görünüşüne bakınca önce Balıkesir'in Höşmerim tatlısı gibi sandım fakat alakası yok. Malkara'nın Peynir Helvasını kapışarak yedik adeta.

          Seneye yeniden '' dünyanın en geniş yatağı '' ile buluşabilmek dileğiyle...





1 Temmuz 2016 Cuma

Senden Önce Ben- Film Yorumu



          Aslında kitaptan uyarlanan filmleri izlemeyi sevmiyorum çünkü hep bir şeyler eksik kalmış hissi veriyorlar bana. Ama Jojo Moyes'in aynı isimli kitabından uyarlanan film bana bunu hissettirmedi.
         Kitabı okurken kafamda canlandırdığım karakterleri olduğu gibi beyazperdede gördüm desem yeridir. Bu roller için Sam Claflin ve Emilia Clarke 'den başkasını düşünemiyorum şu an hatta zihnimde.
        Bir motosikletin ona vurmasıyla vücudunun büyük bir kısmı felçli kalan Will'in bakımı ile ilgilenmesi için Lou işe alınır. Peki, asık suratlı,aksi ve geçimsiz Will, kıpır kıpır ,hayat dolu Lou'nun rengarenk yaşamı ile karşılaşırsa ne olur?





       Kitabı okurken dikkatimi en çok çeken konu ise ötenazi olmuştur. Will'in yerinde olsam ''Ben ne yapardım ?'' diye düşündürmüştür beni hep. 




 

  Will'in Lou'nun hayatı için açmaya çalıştığı kapı, tam da bir erkeğin sevdiği kadın için yapması gereken bir davranış bence. 
     Yer yer eğlendiren, yer yer düşündüren bir film.Kitabın sonlarına doğru ağlamıştım ama filmde bunu yaşatacak bir dram yoktu. 
     Bayram tatilinde izlenecek güzel bir film. Şimdiden İyi Seyirler Efenim..